Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi, 7 Nisan 2011 tarihinde Avrupa Konseyi tarafından hazırlanmış uluslararası bir sözleşmedir. Sözleşme, taraf devletlerin imzasına İstanbul’da açıldığı için İstanbul Sözleşmesi adı ile anılmaktadır.
Sözleşmenin Hukuki Statüsü ve Yürürlüğe Girişi
Türkiye, sözleşmenin imzaya açıldığı 11 Mayıs 2011 tarihinde imzacı olmuştur. Uluslararası sözleşmelerin ülkemizi bağlayıcı kılabilmesi için TBMM’nin sözleşmeye katılmayı onaylaması gerekmektedir. Nitekim bu hususta Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 90. Maddesinde açık hüküm bulunmaktadır. Milletlerarası Andlaşmaları Uygun Bulma başlıklı bu maddede “Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak andlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır.” hükmü amirdir. Ayrıca sözleşmenin 75. Maddesinin 2. paragrafında sözleşmenin onay, kabul ve uygun bulmaya tabi olduğu belirtilmiştir.
Sözleşmeye katılım onayı için 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü’nden bir gün öncesi yani 24 Kasım 2011 günü seçilmiş, katılma TBMM onayına sunulmuş ve 6251 sayılı onaylamayı uygun bulma kanununu tüm partiler oy birliği ile kabul etmiştir. Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nin ilk imzalayıcısı ve onaylayıcısıdır. Uygun bulma kanunu 29 Kasım 2011 tarihinde Resmi Gazete’ de yayımlanması ile birlikte yayım tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir.
İstanbul Sözleşmesi' nin İçeriği ve Amacı
Sözleşme başlıca; kadına karşı şiddetin önlenebilmesi için devletleri her türlü yasal tedbiri almaya, önleyici mekanizmaları işletmeye, şiddet mağdurlarının korunması için düzenlemeler yapmaya yönelik sorumluluklar yüklemektedir. Ayrıca sözleşmenin belirgin bir özelliği ise yalnızca kadınları değil toplum nezdinde cinsiyete dayalı ayrımcılığı önleyerek tüm bireyleri aile içi şiddete karşı korumayı hedeflemesidir. Kovuşturmanın etkin yönetilmesi, şiddet ile mücadelede devletin ilgili tüm kurumlarının bütüncül, eşgüdümlü ve işbirliği içerisinde olmasını sağlayan politikaların işletilmesini hedefler.
Sözleşme; fiziksel şiddet, cinsel şiddet, sanal şiddet, takip ve TCK anlamında mağduriyete yol açabilecek suç tiplerine karşın hukuk sisteminin aktif işleyişini sağlayabilmek adına önleyici ve caydırıcı düzenlemeler yapılmasını konu almaktadır. Kadına karşı şiddeti bir insan hakkı ihlali ve ayrımcılık türü olarak tanımlayan, bağlayıcı nitelikteki ilk uluslararası düzenlemedir. Taraf devletlerin taahhütleri, taraf devletlerin temsilcilerinden oluşan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Eylem Uzman Grubu Taraflar Komitesi (GREVIO) tarafından takip edilmektedir.
Mevzuattaki mevcut kanunların kapsamış olduğu düzenlemelerin yanı sıra; önleme, koruma, yargılama ve bütüncül politikalar ile kadına karşı şiddeti meşru kılabilecek türden toplumsal yargıların suçu meşrulaştırmasının önüne geçilmesi amaçlanmaktadır. Örneğin gelenek, örf, din ya da namus kavramları ile kadına karşı şiddetin meşrulaştırılmasının devletin tüm mekanizmaları ile önlenmesi hedeflenmektedir. Kadına karşı şiddetin kabullenilmesinde etkin olan toplumsal cinsiyet rollerinin ve buna bağlı olumsuz yargıların toplumu aydınlatarak önlenmesi, halka ulaşabilmek için Sivil Toplum Kuruluşları, medya ve diğer kurumlarla işbirliği yapılması söz konusudur. Mağdurlara yönelik psikolojik rehabilitasyon, koruma evleri ve her an ulaşımı mümkün olan telefon yardım hatlarının temin edilmesi önemli bir düzenlemedir.
Türkiye' nin Sözleşmeden Çekilme Süreci ve Hukuki Durum
Türkiye Cumhuriyeti’nin İstanbul’da ilk imzacı olduğu, uluslararası hukuk bağlamında birçok tanımı ve bağlayıcılığı yönüyle önemli bir etkiye sahip olan İstanbul Sözleşmesi’nden tek taraflı olarak çekilmesi hukuki olarak tartışmalara yol açmıştır. Nitekim sözleşmeye taraf olurken işletilen usule dayalı hukuk normları sözleşmeden çekilirken uygulanmamıştır. Şöyle ki;
İstanbul Sözleşmesi’nin 80. Maddesinde taraf devletlere bu sözleşmeden çekilme hakkı tanınmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin sözleşmeden çekilmesinde uluslararası hukuka uygunluk bakımından bir problem görülmemektedir. Ancak bu durum fesih kararının iç hukukumuza uygun olduğu anlamına gelmemektedir.
Yetkide ve usulde paralellik ilkesi gereği bir işlem hangi usul ile tesis edilmişse yine aynı usulle feshedilir. Çekilme kararı Cumhurbaşkanı kararıdır. İşbu metin ile 11.05.2011 tarihinde imzalanan ve 10.02.2012 tarihli 2012/2816 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile onaylanan sözleşmenin 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3. Maddesi gereğince feshine karar verilmiştir. Halbuki 11.05.2011 tarihinde imzalanan İstanbul Sözleşmesi, Bakanlar Kurulu Kararı ile değil TBMM’nin oy birliği ile kabul ettiği uygun bulma kanunu ile yürürlüğe girmiştir.
Anılan 9 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 3. Maddesi “Milletlerarası andlaşmaların … hükümlerinin uygulanmasını durdurma ve bunları sona erdirme, Cumhurbaşkanı kararı ile olur” hükmünü taşımaktadır. Bu madde 15 Temmuz 2018’de yürürlüğe girmiştir ve Anayasa’nın 104. Maddesinin 17. Fıkrasındaki hükme aykırılık teşkil etmektedir: “Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. … Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir”.
Buradaki temel mesele sözleşmeden çekilme kararının yürütmeye dayalı bir karar olup olmadığıdır. Anayasa m. 90 gereği uluslararası sözleşmelerin yürürlük şartı olarak TBMM’nin uygun bulma kanunu çıkarması aranmaktadır. O halde sözleşmenin kabulü usulü münhasıran yürütme organına ait olmayıp aynı zamanda yasamanın konusudur. Bu sebeple yetkide ve usulde paralellik ilkesi gereği sözleşmeden çekilme kararının meclis tarafından onaylanması gerekmektedir. Nitekim Cumhurbaşkanlığına tek taraflı fesih yetkisinin de Anayasal bir düzenleme çerçevesinde Meclis tarafından verilmesi gerekmektedir. 2011 yılında İstanbul’da oy birliği ile sözleşmeye katılmayı uygun bulan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kararı olmaksızın gerçekleştirilen fesih işleminin yukarıda açıklanan hukuki gerekçelerle hukuka aykırılık teşkil ettiğini belirtmek gerekmektedir.
İstanbul Sözleşmesi’nin feshine ilişkin Cumhurbaşkanlığı Kararının iptal istemiyle görülen dava, Danıştay 10. Dairesinde görülmüş, Danıştay Savcısının iptal istemi 2’ye karşı 3 oyla reddedilmiştir. Kararın Danıştay İdari Dava Daireleri Kuruluna temyiz süreci beklenilmektedir.
Oğuzhan Taşkıran
Kaynakça:
1) Kemal Gözler – İdare Hukuku Dersleri
2) Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi (İstanbul Sözleşmesi)
3) Kemal Gözler – Cumhurbaşkanının Uluslararası Sözleşmeleri Feshetme Yetkisi Var Mı? Başlıklı Makalesi - https://www.anayasa.gen.tr/ua-sozlesme-fesih.htm