“Leasing” olarak da bilinen finansal kiralama sözleşmesi, finansal kiralama şirketleri ve kiracılar arasında yapılan bir sözleşme olup esasen bir çeşit finansman yöntemidir. Bu sözleşme ile kiralanan malın mülkiyeti leasing şirketinde kalarak belirli kira ücreti karşılığında kullanımı kiracıya bırakılır. Belirlenen sözleşme süresinin sonunda ise kiraya konu malın mülkiyeti kiracıya devredilir[1]. Kiracının sözleşme süresi bitmeden iflas etmesi halinde kiralayan şirketin bu sözleşmeden doğan alacağını iflas masasına kaydettirmesi gündeme gelecektir. Uygulamada finansal kiralama sözleşmesinden doğan alacakların yargılamayı gerektirmeleri sebebiyle iflas idaresi tarafından reddedilmeleri ve alacaklı tarafından kayıt kabul davası açılması sıklıkla görülmektedir. Finansal kiralama sözleşmesinden doğan alacaklar ve bu sözleşmelerin feshi hususları iflasta kayıt kabul davası ile birlikte, uygulamada sık sık karşılaşılan sorunlar ekseninde bu makalemizde incelenecektir.
2. FİNANSAL KİRALAMA SÖZLEŞMESİ
6361 Sayılı Finansal Kiralama, Faktoring, Finansman ve Tasarruf Finansman Şirketleri Kanunu’nun 18. Maddesine göre finansal kiralama sözleşmesi “ kiralayanın, kiracının talebi ve seçimi üzerine üçüncü bir kişiden veya bizzat kiracıdan satın aldığı veya başka suretle temin ettiği veya daha önce mülkiyetine geçirmiş bulunduğu bir malın zilyetliğini, her türlü faydayı sağlamak üzere kira bedeli karşılığında, kiracıya bırakmasını öngören sözleşmedir”. Aynı kanunun 19. Maddesine göre ise sözleşme konusunun taşınır veya taşınmaz mallar olması mümkündür. Ancak bilgisayar yazılımlarının çoğaltılmış nüshaları hariç olmak üzere patent gibi fikrî ve sınai haklar bu sözleşmeye konu edilemez. Finansal kiralama sözleşmesinin geçerliliği Finansal Kurumlar Birliği’nin belirlediği şekil ve usulde yapılmasına bağlıdır. Üstelik taşınmazlar için tapu kütüğüne, taşınırlar için ise özel sicillerine finansal kiralama sözleşmesi tescil ve şerh olunur ve Finansal Kurumlar Birliği’ne bildirilir.
6361 sayılı kanun finansal kiralama sözleşmesi süresince kiralayanın veya kiracının iflas etmesini veya icra takibine uğramasını da ayrı düzenlemeye tabi tutmuştur. Kanunun 28. Ve 29. Maddeleri uyarınca kiracının iflas etmesi halinde iflas memuru büro teşkil edilmeden önce finansal kiralama konusu malların masadan ayrılmasına karar verir. Kiracının icra takibine uğraması halinde ise benzer şekilde finansal kiralama konusu malların takibin dışında tutulmasına karar verilir. İcra memurunun bu kararlarına itiraz yolu açıktır. Kiralayanın iflas etmesi halinde ise sözleşme, sözleşmede belirlenen süre boyunca iflas masasına karşı geçerli olur. Kiralayanın icra takibine uğraması durumunda da finansal kiralama konusu malların sözleşme süresince haczi mümkün olmayacaktır. Böylece, 6361 sayılı kanun finansal kiralama sözleşmesinin tarafı kiracıya iflas ve haciz alacaklıları karşısında bir koruma sağlamaktadır.
3. SÖZLEŞMENİN FESHİ VE YARGI SÜRECİ
Uygulamada, finansal kiralama sözleşmelerine, kira bedellerinin belirli düzende ödenmemesi halinde kiracıya ihtar çekileceğine ve sözleşmenin feshedileceğine dair hükümler eklenmektedir. Bu hükümlerin amacı kiraya verenin finansal kiralama sözleşmesinden beklediği faydayı muhafaza edebilmesini sağlamaktır. Bu halde, kiraya verilen malların kiracıdan alınarak kiraya verene teslimi gündeme gelir. Kiraya veren bu durumu sağlamak için aynen iade (istirdat) davasına başvurabilir. Zira bu aşamada henüz finansal kiralama sözleşmesi sona ermemiş ve mülkiyet kiracıya geçmemiştir. Kiralananın aynen iade olanağı kalmamışsa, kiralananın bedelinin kiralayana ödenmesi gerekir. Bu bedel, iade yükümlülüğünün doğduğu tarihte sözleşme hükümlerine göre belirlenecek değerdir. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi bu durumu “Ne var ki geminin üçüncü kişiye satılması nedeniyle aynen iade olanağı kalmamıştır. Buna göre davacı ancak gemi bedelini talep edebilir. Ne var ki, davacıya ödenmesi gereken bedel, geminin fatura tarihindeki değeri değil, iade yükümlülüğü tarihindeki ve sözleşmenin 30. maddesinin 3. fıkrasına göre belirlenecek olan değerdir”[2] ifadeleriyle açıklamıştır. Davacının, aynen iade davası süresince veya dava öncesinde Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 389 vd. maddeleri uyarınca mahkemeden ihtiyati tedbir talep ederek sözleşme konusu malların güvenceye alınmasını sağlaması da mümkündür.
Aynen iade davası devam ederken davalı borçlunun iflas etmesi halinde, söz konusu alacağın iflas masasına kabul edilip edilmemesine göre yargı sürecinin akıbeti belli olur. Söz konusu alacak iflas masasına bildirilmiş ve kabul edilmiş ise aynen iade davası konusuz kalır. Ancak alacağın iflas masasına kabul edilmemesi halinde aynen iade davası alacağın kayıt ve kabulü davasına dönüşür. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi konu ile alakalı bir kararında “Dava konusu alacak iflas masasına bildirilmiş ve ikinci alacaklılar toplantısında masaya kabul edilmişse mal iadesi davasının konusu kalmaz. Ancak mal iadesi davasına konu alacağın ikinci alacaklılar toplantısında kabul edilmemesi halinde husumet iflas idaresine yöneltilerek davaya kayıt kabul davası olarak devam edilir ve iflas tarihi itibarıyla saptanan alacağın iflas masasına kayıt ve kabulüne karar verilir.” ifadelerini kullanmıştır.[3] Uygulamada, finansal kiralama sözleşmesinden doğan alacakların iflas idaresi tarafından “yargılamayı gerektirmeleri” sebebiyle reddedildiği görülmektedir. Buna göre, kiraya verenin açtığı aynen iade davasına alacağın kayıt ve kabulü davası olarak devam edilmesi ve bilirkişi marifetiyle iflas tarihindeki alacağın belirlenip iflas masasına kaydedilmesi gündeme gelecektir.
4. ALACAĞIN HESAPLANMASI
Kayıt kabul davalarında mahkeme finansal kiralama sözleşmesinden doğan alacağın miktarını tespit ederek iflas masasına kaydına hükmeder. Alacağın tahsilatına ise bu dava sonucunda verilen ilamda hükmedilmez. İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 195. ve 196. Maddeleri uyarınca alacağın iflasın açıldığı andaki miktarı hesaplanır. Buna göre, iflas tarihine kadar alacağa işlemiş olan faiz yapılan takip masrafları ile toplanarak asıl alacağa eklenir ve masaya yazılacak miktara ulaşılır. Yargıtay 23. Hukuk Dairesi “İ.İ.K.'nın 195. maddesine göre iflas masasına yazılacak alacakların iflas tarihi itibariyle hesaplanıp belirlenmesi gerekir. İflasın açılmasıyla ipotekle temin edilen alacaklar hariç, diğer alacaklar muaccel hale gelir ve iflasın açıldığı tarihe kadar işleyen faizler ve takip masrafları da asıl alacağa eklenerek masaya yazılır” ifadeleriyle bu durumu açıklamıştır[4]. İlgili alacak mahkeme tarafından tespit edilip iflas masasına yazıldıktan sonra da alacağa faiz işlemeye devam eder. Ancak, İİK’nın 196. Maddesi uyarınca sadece rehinle temin edilmiş alacaklara ticari faiz işlemesi mümkündür. Finansal kiralama sözleşmesinden doğan alacaklar gibi rehinle temin edilmemiş alacaklara ticari olmayan işlerdeki faiz oranı uygulanır. Öğretide, kanunun sözü ve özüyle uygulanması ilkesi uyarınca İİK 196’daki “rehin” ifadesinin “ayni teminat” olarak algılanması gerektiğine ve finansal kiralamanın günümüz ihtiyaçlarını karşılamak için yeni yaratılmış bir tür teminat olduğuna dair bir görüş mevcuttur[5]. Bu görüşü savunan yazarlar finansal kiralama sözleşmesinden doğan alacağa iflastan sonra da ticari faiz işlemesi gerektiğini ifade etmektedirler. Her halükarda, alacağın masaya kaydından sonra işleyecek olan faiz ancak bütün anaparalar ödendikten sonra masada hala bakiye kalması halinde ödenebilecektir. Paragrafın başında anılan kararın devamında Yargıtay 23. Hukuk Dairesi “Asıl alacağa faiz işlemeye devam ederse de, bu ancak tasfiye bakiyesi kalırsa ayrıca ödenir. Kayıt kabul davalarında tahsile değil, alacağın iflas masasına kaydına karar verilmekle yetinilir. Alacağın ödenmesi ancak tasfiye sonunda masa mevcudunun sıra cetveline uygun biçimde dağıtımı aşamasında gerçekleşir ve alacakların tam olarak ödenip ödenmeyeceği ancak bu aşamada anlaşılabilir” ifadeleriyle durumu ortaya koymuştur. Başka bir kararda ise Yargıtay 19. Hukuk Dairesi “ (…) vergi dairesi alacağına iflastan sonra yasal faiz yürümeye devam ederse de iflastan sonraki faiz alacağının masaya kaydı istenemez, bu alacak ancak, İİK.nun 196.maddesi uyarınca tasfiyeden sonra masada bakiye kalması halinde ödenebilir.” ifadelerini kullanmıştır[6].
5. SONUÇ
Finansal kiralama sözleşmeleri günümüzde giderek önemini ve yaygınlığını artırmaktadır. 6361 sayılı Kanun uyarınca finansal kiralama sözleşmesinin taraflarına icra ve iflas hukuku anlamında koruma sağlanmıştır. Finansal kiralama sözleşmesinin haklı sebeple feshi halinde aynen iade davası, kiracının iflası halinde ise kayıt kabul davası gündeme gelir. Aynen iade davası süresince kiracının iflası halinde ise bu davaya kayıt kabul davası olarak devam edilir. Mahkeme, iflas tarihine kadar sözleşmede belirlenen faizi ve yapılan takip masraflarını ana alacağa ekleyerek alacağın masaya kaydına karar verir. İİK 196’nın açık hükmünün karşısında iflas tarihinden sonra finansal kiralama sözleşmesinden doğan alacağa ticari olmayan işlerdeki faiz oranı uygulanır. Her halükarda, iflastan sonra işleyen bu faiz miktarı masaya kaydedilmez ve ancak tasfiye sonunda masada bakiye kalması halinde alacaklısına ödenir.
KAYNAKÇA
(1)https://www.qnbfl.com/leasingnedir/#:~:text=Leasing%20(finansal%20kiralama)%2C%20bir,ge%C3%A7mesini%20sa%C4%9Flayan%20bir%20finansman%20y%C3%B6ntemidir. (erişim tarihi 12.04.2022)
(2)YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİ E. 2000/3720 K. 2000/6885 T. 21.09.2000
(3)YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ E.2016/4573 K. 2017/2796 T. 05.04.2017
(4) YARGITAY 23. HUKUK DAİRESİ E. 2013/2912 K. 2013/3772 T. 04.06.2013
(5) OĞUZMAN/SELİÇİ/OKTAY-ÖZDEMİR, Eşya Hukuku, İstanbul, 2017, s. 1026
(6) YARGITAY 19. HUKUK DAİRESİ E. 2001/9061 K. 2002/2976 T.18.04.2002