Arabuluculuk; aslında yeni bir çözüm yöntemi olmayıp, eski zamanlardan beri Uzak Doğu, Afrika, Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Fransa gibi birçok ülkede kullanılan bir uyuşmazlık çözüm yöntemidir. Yeni olan ise arabuluculuğun ayrı bir meslek, usul olarak düzenlenmesidir. Arabuluculuk, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 2.maddesinde; “sistematik teknikler uygulayarak, görüşmek ve müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, onların birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, tarafların çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması hâlinde çözüm önerisi de getirebilen, uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyarî olarak yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemi” olarak tanımlanmıştır.
Arabuluculuk tarafların iradesine dayalı bir süreç olup 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 3.maddesi uyarınca “Taraflar, arabulucuya başvurmak, süreci devam ettirmek, sonuçlandırmak veya bu süreçten vazgeçmek konusunda serbesttirler.” Ancak bu maddenin istisnası arabuluculuğun bir dava şartı olarak düzenlendiği hallerdir. Arabuluculuğun dava şartı olduğu hallerde her ne kadar başvuru hususunda taraf iradesi bulunmamakta ise de, süreci devam ettirip ettirmemek ya da anlaşıp anlaşmamak hususunda karar her zaman taraflarda olup bu sebeple de iradilik ilkesine aykırılık görülmemiştir.
Dava şartı arabuluculuğun örneklerine Almanya, Japonya ve İtalya gibi bazı ülkelerde de rastlanılmakta olup hukuk sistemimizde de bazı hallerde arabuluculuk dava şartı haline getirilmiştir. Bu hususta yapılan ilk düzenleme 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3.maddesi ile yapılmıştır. “Kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalarda, arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” (İş kazası veya meslek hastalığından kaynaklanan tazminat talepleri her ne kadar arabuluculuğa elverişli olsalar da dava şartı kapsamında değillerdir.) Arabulucu görevlendirildiği tarihten itibaren üç hafta içinde başvuruyu sonuçlandırmalıdır, zorunlu hallerde bu süre arabulucu tarafından en fazla bir hafta uzatılabilir. (İş Mahkemeleri Kanunu mad.3/10) Arabulucuya ödenecek ücret de mad.3/13 ile “İşe iade talebiyle yapılan görüşmelerde tarafların anlaşmaları durumunda, arabulucuya ödenecek ücretin belirlenmesinde işçiye işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarı ile çalıştırılmadığı süre için ödenecek ücret ve diğer haklarının toplamı” olarak belirlenmiştir. 7036 sayılı kanunun 3/18.maddesinde “Arabuluculuk görüşmelerine taraflar bizzat, kanuni temsilcileri veya avukatları aracılığıyla katılabilirler. İşverenin yazılı belgeyle yetkilendirdiği çalışanı da görüşmelerde işvereni temsil edebilir ve son tutanağı imzalayabilir.” denilerek iş hukukunda arabuluculuğun dava şartı olduğu arabuluculuk görüşmelerinde işverenin yetkilendirdiği bir çalışanının görüşmelere katılabileceği belirtilmiştir. Maddede, yetkiye ilişkin belgenin sadece yazılı olması gerektiği belirtildiğinden adi yazılı bir belge ile yetkilendirilen çalışanın görüşmelere katılması mümkün iken, Hukuk Muhakemeleri Kanunu 74.madde uyarınca avukatların arabuluculuk görüşmelerine katılabilmesi için vekaletnamesinde bu hususta özel yetki bulunması gerekmektedir. Vekaletnamesinde özel yetki bulunmayan avukat, diğer tarafın rızası ile görüşmelere ancak ilgili tarafın danışmanı olarak katılabilir. Ayrıca madde metninde, yetkilendirilen çalışanın işvereni temsil edebileceği ve son tutanağı imzalayabileceği belirtilmiş ise de anlaşma belgesi imzalayıp imzalayamayacağı hususunda da bir açıklık bulunmamaktadır.
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 3/1.maddesinin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapılmış olup başvuru Anayasa Mahkemesi tarafından oybirliği ile reddedilmiştir. Karar gerekçesinde “…arabulucuya başvuru zorunluluğunun, kişilerin hak aramalarını imkansız hale getiren veya aşırı derecede zorlaştıran etkisiz ve sonuçsuz bir sürece neden olmadıkça hak arama hürriyetinin özüne dokunduğu söylenemez. Dava şartı olmanın bir sonucu olarak arabuluculuğa başvuru bir zorunluluk arz etmekte ise de bu zorunluluk yalnızca arabuluculuğa başvuru ile sınırlı olup arabuluculuk sürecinin işleyişi ve sonucu üzerinde taraf iradelerinin egemen olduğu açıktır. Taraflar istedikleri zaman süreci sonlandırabilecekleri gibi, süreç sonunda anlaşmaya varıp varmamak konusunda da tercih hakkına sahiptirler. Anlaşmaya varılamaması halinde ise uyuşmazlığın çözümü için yargı yoluna başvurulması mümkündür. Bu bakımdan Kanun’un arabuluculuk süreci ve sonucu yönünden taraf iradelerini esas aldığı görülmektedir.” denilmektedir. (Anayasa Mahkemesi’nin 11.07.2018 T., 2017/178 E., 2018/82 K. sayılı kararı)
Ticari davalarda arabuluculuğun dava şartı olmasına ilişkin düzenleme 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na eklenen 5/A maddesi ile yapılmıştır: “Bu kanunun 4 üncü maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır.” Arabulucu görevlendirildiği tarihten itibaren altı hafta içinde başvuruyu sonuçlandırmalıdır, zorunlu hallerde bu süre arabulucu tarafından en fazla iki hafta uzatılabilir.
Tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıklara ilişkin düzenleme ise 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a eklenen 73/A maddesi ile yapılmıştır. Bu madde ile tüketici mahkemelerinde görülen uyuşmazlıklarda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması dava şartı haline getirilmiş ise de kanunda istisnaları belirtilmiştir. Şöyle ki; tüketici hakem heyetinin görevi kapsamında olan uyuşmazlıklar (tüketici hakem heyetine başvuru sınırı 30.000TL’ye çıkarılmıştır.), tüketici hakem heyeti kararlarına yapılan itirazlar, 73/6. ve 74. maddelerde belirtilen davalar ve tüketici işlemi mahiyetinde olan ve taşınmazın aynından doğan uyuşmazlıklar hakkında dava şartı olarak arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanmaz.
Dava şartı arabuluculuğa ilişkin olarak yapılan son düzenleme 05/04/2023 tarihinde Resmi Gazetede yayınlanmış olup 01/09/2023 tarihinde yürürlüğe girecektir. Bu son düzenleme ile kira ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklar (kiralanan taşınmazların 2004 sayılı kanuna göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler hariç), taşınır ve taşınmaz malların paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin uyuşmazlıklar, Kat Mülkiyet Kanunundan kaynaklanan uyuşmazlıklar ve komşu hakkından kaynaklanan uyuşmazlıklar için, dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olacaktır. Ayrıca yapılan son düzenleme ile; konusu bir miktar paranın ödenmesine ilişkin alacak ve tazminat talepleri ile birlikte itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davalarının da dava şartı arabuluculuğa tabii olduğu belirtilerek uygulamada bu hususta mevcut olan tereddüt giderilmiştir. Yine aynı tereddüt işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iade talebiyle açılan davalar açısından da bulunmakta olup bu talebe ilişkin itirazın iptali, menfi tespit ve istirdat davalarının da dava şartı arabuluculuğa tabii olduğu hususu belirtilerek giderilmiştir. Bu düzenlemeler de 01/09/2023 tarihinde yürürlüğe girecektir.
SONUÇ:
Arabuluculuk aslında uzun yıllardır uygulanan bir çözüm yöntemi olup ayrı bir meslek, usul olarak düzenlenmesi yenidir. Bu sebeple uygulamada farklı yargı kararlarına rastlanmakta ise de süreç içerisinde içtihat birliği oluşturulmaya çalışılmaktadır. Arabuluculuğa başvuru esasen ihtiyari olsa da kanunlarda sayılı bazı durumlarda arabuluculuğa başvuru dava şartıdır. Bu zorunluluk sadece başvuruya ilişkin olup sürece devam etmek ya da etmemek, anlaşmaya varıp varmamak tarafların elinde olduğu için hak arama özgürlüğüne aykırı bulunmamıştır. Ülkemizde dava şartı arabuluculuk birçok alan için getirilmiş olup yapılan en yeni düzenleme ile kira uyuşmazlıkları gibi alanlar da eklenerek kapsamı daha da genişletilmiştir.
Av.Arb.Sinem Çiftci
KAYNAKÇA: