Alacaklılarından mal kaçırmak kastı ile (borçlarını ödememek için) sahip olduğu taşınır/taşınmazlarını başkalarına devrederek mal varlığından çıkaran borçluların bu tasarruflarından zarar gören (alacaklarını tahsil edemeyen) alacaklılar İİK m. 277- 284 hükümlerine göre bir “tasarrufun iptali davası” veya TBK. m. 19’a göre “muvazaa nedenine dayalı tasarrufun iptali davası” açabilirler.
Uygulamada, İİK’nın 277 vd. maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali ile TBK’nın 19. Maddesinde düzenlenen muvazaaya dayalı iptal davaları birbiriyle karıştırılmaktadır. Yargıtay’ın pek çok kararında da belirtildiği üzere, ilk bakışta iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaç benzerliğinden öte gitmemektedir. Gerçekten de her iki davanın ortak amacı, borçlunun mallarını kaçırarak alacaklıların zarara uğratılmasını önlemektir.
1)Muvazaa (TBK. m. 19) Nedenine Dayalı Tasarrufun İptali Davasının Özellikleri:
Muvazaa nedenine dayalı “tasarrufun iptali davası” açılabilmesi için;
2) İİK. m. 277 vd. Göre Açılmış Olan Tasarrufun İptali Davasının Özellikleri:
3) Karşılaştırma:
İİK’nın 277 vd. devamı maddelerine dayalı açılacak tasarrufun iptali davalarında; davacının borçludaki alacağının gerçek olması, borçlu hakkındaki icra takibinin kesinleşmiş olması, iptali istenen tasarrufun takip konusu borçtan sonra yapılmış olması ve borçlu hakkında alınmış kesin veya geçici aciz belgesinin bulunması gerekir.
TBK’nın 19. maddesinde düzenlenen muvazaa hukuksal nitelemesine dayalı davalarda ise; danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur.
Her iki dava türü açısından bir diğer önemli fark da zamanaşımı konusundadır. Muvazaaya iddiası zamanaşımına tabi olmadığı halde İİK’nın 277 vd. maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davası beş yıllık hak düşürücü süre içinde açılmak zorundadır
Görüldüğü üzere, her iki davanın koşulları ve tabi olduğu usul farklıdır. Bu nedenle, davacının aynı davada hem TBK’nın 19. maddesine hem de İİK’nın 277. maddesine dayalı olarak tasarrufun iptaline istemesi mümkün değildir [7] Yargıtay bu gibi durumlarda, Mahkemece davacının isteminin hangi hukuksal nedene dayandığı konusunda davacıdan bir açıklamada veya tercihte bulunmasının istenmesi gerektiğini ifade etmektedir [8]
Buna karşılık, Yargıtay’ın pek çok kararında da belirtildiği üzere, davacı bu seçimlik dava haklarından birisini kullanmakta özgürdür. Bir başka ifadeyle, İİK’nın 277 vd. maddelerine göre tasarrufun iptali davası açması hakkı bulunan kişinin bunun yerine TBK’nın 19. maddesine dayanarak muvazaa nedeniyle iptal davası açmasına bir engel teşkil etmemektedir. [9]
Her iki dava açısından da ortak olan husus, davaya konu devir işleminin borcun doğumundan sonra yapılmış olmasıdır.
İİK’nun 277. vd. maddelerinde öngörülen tasarrufun iptali davası koşullarının bulunması halinde, davacının bu maddeler uyarınca bir dava açması uygun olacaktır. Buna karşılık, İİK’nın 277 vd. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmadığı, örneğin 278. maddedeki iki yıllık, 279. maddedeki bir yıllık veya 280. maddedeki beş yıllık sürelerin kaçırılması durumunda ise davacının TBK’nın 19. maddesinde düzenlenen muvazaa hukuki sebebine dayanması ve buna göre dava açması gerekecektir.
TBK’nın 19. maddesi uyarınca muvazaaya dayalı olarak açılan davalarda, mahkemece İİK’nın 283/1-2. maddelerinin kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının taşınmazların haciz ve satışını isteyebilmesine yetki verilmesine karar verilmektedir. Yargıtay’ın yerleşik uygulaması da bu yöndedir[10] Yargıtay’ın bu yaklaşımı, muvazaaya dayalı iptal davalarını İİK’nın 277 vd. maddelerine dayalı olarak açılan ve alacaklıya ayni bir hak değil kişisel bir hak sağlayan tasarrufun iptali davalarına her iki davanın ortaya çıkardığı sonuç açısından birbirine yaklaştırmaktadır.
4) Sonuç Olarak:
TBK’nın 19. maddesinde düzenlenen muvazaaya dayalı olarak açılan iptal davaları ile İİK’nın 277 vd. maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davaları arasında amaç benzerliği dışında içerik, usul, nitelik ve şartlar açısından önemli farklar bulunmakta olduğundan, dava açılırken her somut olayın özelliği dikkate alınarak hangisi davacının lehine bir durum ise o hukuki sebebe dayalı olarak dava açılması oldukça önem arz etmektedir.
Özlem Baysal Özkan
KAYNAKÇA: